25 Mayıs 2010 Salı

Eski Radyo..


Ben senin üstünü örttüm genç adam, zamanın tozu çöktü üzerine. Kaldırsam şimdi örtüyü, alsam tozunu hafif hafif.. Yenilenir misin sanki..? Tavan arasında kalmış bir radyo tahayyül et. Vaktiyle ne çok eğlendirmişti sahibini. Yıllar sonra çıkarılınca salon süsü olmaktan öteye geçebilir mi? Eski tatlı günleri hatırlatır yalnızca..

Salonda ya da tavan arasında.. Bulunduğu yer önemsizdir verdiği duyguyu hissetmek için. 'Varlığı süs, yokluğu farkedilmez.'

Şimdi sevsem seni yeniden, bana yeni şarkılar mı söylersin? Eskimemiş midir sanki notaların.. Alışılmış, unutulmuş frekansların..

O eski radyodan gelen sesleri dinleyip şaraplarım geçmişi ben. Şarap yakışır zira eskimiş günlere.. Sen de her yudum şarap gibi kalmalısın geçmişte.. Biraz acı, biraz ekşi ve mayhoş..

Şimdi, eski radyoyu kapat genç adam.. Dem'in geçti nihayet..

7 Mayıs 2010 Cuma

Hiçbir..


Hani, denizde dalga olur da deniz otobüsü o dalgayı keserek geçmek zorunda kaldığında karın boşluğun gıdıklanır ya, işte o anki heyecandın benim için.. Öylesine tatlı, hoş bir his; geçmesin istediğin ama birazdan geçeceğini bildiğin bi gıdıklanma..

Seni ne çok tasvir ettim benim için ne ifade ettiğini anlatırken.. Hiç birini üstüne alınmadın değil mi? İşte ben de o 'hiçbir'den biriyim. Beni de hiç alınmamıştın üstüne..

Ve sen hayatımdaki karabataklarımdan biriymişsin sadece.. Henüz tanımadığın ne çok dalgam vardı halbuki..