27 Şubat 2010 Cumartesi

Hemingway gibi..


İçindeki şey, en ufak bir sallantıda azalacak kadar güçsüz ve sığken ve sen onu derinleştirmek için çabalamaya gönüllü değilken azalıyor bende ki de günden güne..

Sanki ben bir ağacım ve o güçsüz hislerin estikçe yapraklarım kopup savruluyor. Ne yapraklarımı tutuyorum, ne sana estirme artık diyorum.. Öyle, seyrediyorum sonbaharını..

Sanki ben bir nehrin akan suyuyum. Sana çarptım akıntı alıp başını giderken. Ne tatlı bir kayaydın sen öyle ve ne sert.. Yaladım yosun kokulu benzini. Sende kurumak güzeldi..

Ve bir evrenin İstanbul'uyum.. Ağız dolusu huzur kokuyor bu kelime, "İstanbul". Sen onda bir mahalle kadar yerleşiksin. Yarım saatlik mesafe kadar yakınsın her yöne ve yüzyıllar kadar uzak isteklere..

Böyle betimliyorum ya seni, Hemingway gibi, çok kaldın, iz bıraktın diye değil; bilirsin sen. İlham geliyor tutamıyorum kelimelerimi.. Arılarım, acı ve hüzün ile dokuyor ruhumun peteklerini.. Sen beni sevmeyerek dürüstken, ben verdiğin sahte ilhamla aldatıyorum seni.
Yine sevgiyle..

26 Şubat 2010 Cuma

Adını Artık Sen Koy..


Telefonum hala sık çalıyor, sürekli mesaj alıyorum arkadaşlarımdan.. Biliyorum, bitti ama; insan umuyor yine bir şeyler ya da insanın içindeki garip yaratık öyle olmasını istiyor.. Aklım 2+2=4 kadar iyi biliyor o mesajlarının sahibinin sen olmadığını. Kalbim şimşek hızıyla düşünüyor: "Ya O'ysa", aklım; kaşları inik, "Değil, olmayacak.Yeter artık!"

Her yeni mesajda aynı dialog geçiyor vücudumda. Yoruldum sanırım bir süredir düşünmeyi ertelemekten.Zira düşündükçe hissediyorum yavaşça düştüğümü..

Kıyametin kopacağını bilirken gerçekleşmesine şaşırmak gibi, sabah 7' de kalkmak için saati kurup sabahın oluşuna inanamamak gibi, duvardaki saatin yerini değiştirip alışkanlık eseri eski yerine bakıp durmak gibi..

Bilmem, anlatabildim mi..

Adını artık sen koy..

24 Şubat 2010 Çarşamba

Çikolata Tadında..


Çikolatayı seviyorum.. Hem bitter hem fistikli olunca daha çok seviyorum.. Ama çok yediğim zaman yaramıyor vücuduma. Ya alerji oluyorum ya da kilo alıyorum o lezzeti doyumsuz aşk yüzünden.. Her tatlı şey daima iyi değildir dedirtiyor bu gerçek bana.



Halbuki, bitter ve fıstıklının tadı bi başka gözümde.. Acıyı seviyorum ya, çikolatam da sert olmalı illa; kahvem gibi..



O yüzden bazen uzak kalıyorum çikolatamdan. Yemiyorum bir süre. Hem formumu koruyorum hem de o aşkı özlemle sevgiyle demliyorum tekrar tekrar..



Kavuştuğumuzda gözlerimi yumuyorum. Dudaklarımı huzurlu bir gülümseme kapliyor; farkediyorum. Mutlu ediyor bu AN beni.. Bitmesin istiyorum, bi parça daha koparıyorum, bi parça sonra bi parça daha.. Aman Tanrım! Bu nimet ne karşı koyulamaz şey böyle..

Biraz pişmalık kaplıyor içimi. Formumu aldatmışım gibi hissediyorum. Oysa ruhum için de yapmalıyım bir şeyler. Mutlu ediyor bu şey insanı. Seviyorum keratayı..



Cevizlibağ'ın çikolata kokulu sabahlarını ve akşamlarını da seviyorum mesela.. Sabahın köründe saçma sapan bir derse giderken henüz ayılamamış suratıma çarpar o mis kokulu puding rüzgarı.. Formuma sadık olduğum zamanlarda daha şehvetli görünür duyularıma o koku.. İçime çekerim çekerim çekerim.. Burda kalalım, hep koklayalım bunu derim. Hayat beni sürükler okula doğru.. Hayalimden gerçeğe sürgün ettiği gibi habersizce yapar bunu; karşı koymam ona..



"Charlie'nin Çikolata Fabrikası","Çikolata" ve tabii ki "Kan ve Çikolata" yı da severim mesela.. Özellikle "Kan ve Çikolata"yı.. O film bir başka güzeldir ve özeldir bana.. Bitter tadında birinde kaldı o da..


Bitter ve tam fıstıklı çikolata tadında aşklara..

Sevgiyle..

Tanrı'nın Nimetlerinden..



"çekip gidesim var artık yalan dünyadan

önüme çıkıp duran sahte yüzlerden

hiçbir yüz hiçbir nefes kesmiyor beni

nedense bikaç gündür gidesim geldi.."






Dalıp dalıp dinliyorum bu şarkıyı birkaç gündür. oysaki ne gidesim geldi ne de sahte yüzler çıkıp durdu önüme..


Önüme çıkan değil ama aklıma oturup kalanlardan kurtulmayı denemiyor değilim. Ve ben ne kadar uzaklaşmak istesem, "bu sefer hatırlamayacağım" diye söz versem kendime, şeytan karşımda nanik yapıyor bana. Herhangi küçük bir anıyı koyuveriyor pencereme;

*bir adam fabrikasının semtini söylerken

*bir kitapçının tabelasında

*otobüsteki herhangi bir insanın tenindeki kokuda

*... daha nicesinde


Tüm bunların benim aklımda olmadığını söyleyebilir misiniz..? Sadece ben istediğim için mi zihnimin odalarına girip üstlerinden kilitlenmiş bu bilgiler..? Unutmak Tanrı'nın en güzel nimetlerinden.. Hangi nimetinden hakkıyla faydalandım ki unutmayı hakkıyla başarabileyim..


Bir mazoşistim belki de.. "O" haklı!! Kendimi üzmek istediğim için üzülüyorum. Halbuki pek de hakkıyla unutabilirdim her şeyi.