11 Nisan 2010 Pazar

İstanbul'a Satıldım..


Bugün yolun kenarında papatyaların içinde beline kadar gömülmüş bir adam gördüm. Demet yapıyordu beyazlardan.. Bir sağdan koparıyordu, bir soldan.. Satmak için mi topluyordu yoksa birine armağan mı edecekti, bilmek istedim. Bu bilinmezlik hoşuma gitti. O adamı sevdim..

Yapmak istediğimi yapmakta tereddüt ettiğimde diğer insanların fikrini önemsemediğim zamanlar geldi aklıma. Papatyaları toplayan adamda o pervasızlığı gördüm. Bi kere daha sevdim onu..

Sonra, köprüden önceki son çıkışa ekilen mor çiçekleri gördüm. O kadar güzellerdi ki gözden kayboluncaya kadar izledim o manzarayı. O mor çiçekler cennete uzanan bir yol gibiydi yalnızca benim farkedebildiğim. Ben o yolu bilerek terketmiştim, geç kalmıştım randevuma. Aklımda bir güzellik olarak kaldı sadece. Doğru zamanda doğru yerde olmayı reddettim belki de, herneyse..

Biraz ilerleyince, Boğaz'ın o ışıltılı güzelliğini izledim. Bana milat öncesinden gelen İstanbul şiirleri söyledi o anda Boğaz.. Bir kez daha aşık oldum ona.. Yanımızdan geçen bir arabadaki amca burnunu karıştırıyordu. Gülümsedim :) Komik olan amcanın vaziyeti değil, insanların bu güzelliği farketmeye algılarının kapalı olmasıydı.

Akabinde, İstanbul'dan ayrılma düşüncesi aldı benliğimi.. Nasıl yapabilirdim bunu bilmiyorum. Bu işkencelerin en eziyetlisi olurdu.. Argo kelimeler pelesenk olsa da dilime, şehvetli kelimeler telaffuz etmem pek. İşte, İstanbul için yıkılan bir tabu: "Hayatım İstanbulla sevişsin istiyorum.. Ömrümün sonuna kadar onu arzulayacak biliyorum.. Ne kadar sahip olursa o kadar korkacak İstanul'u kaybetmekten ve sahip olamazsa da en büyük tutkusu, rüyası olacak kuşkusuz.."

Ah bu bendeki İstanbul sevdası, benliğimi söküp İstanbul'a satıyor habersizce benden..
Bu güzel şehre sevgiyle..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder